top of page

Düşük Vergiler Rekabet Avantajı Yaratır Ve Amerika Bunu Kullanıyor !


Ülkelerin rekabet avantajı bir çok faktöre bağlı üretim gücü, ar-ge inovasyon yeteneği, yetişmiş insan kaynağı, marka yaratma gücü, enerji fiyatları, doğal kaynaklar vs. Ancak, rekabet üstünlüğünde pek bahsedilmeyen ve çok önemli bir avantaj sağlayan “vergiler” son dönemlerde bir çok ülke tarafından kullanılıyor. Trump’ da, seçim vaadinde ülkesine söz verdiği gibi vergi indirimi için kongreden destek istedi. ABD’nin mevcut vergi sisteminin ülkeye milyonlarca istihdam ve trilyonlarca dolara mal olduğunu vurgulayan Trump , vergi reformunun Amerikan ekonomisi için büyük önem taşıdığını ifade etti.


Trump bir iş adamı ve verginin aşırı yüksek olmasının piyasayı ne kadar zorlaştırdığını iyi biliyor. Tıpkı kendisi gibi Cumhuriyetçi olan Reagan’ın yaptığı gibi büyük bir vergi indirimine giderek piyasayı canlandırmayı planlıyor. Reagan, iktidara geldiğinde yaptığı ilk iş vergi indirimi idi. Amerika, Reagan’nın izlediği düşük vergi politikaları ile 1970’lerin sonlarında girdiği ekonomik zorlukları 1980’lerde aştı ve hızlı bir çıkış yakaladı.


Aslında vergi indiriminin piyasayı rahatlattığı ve ekonominin canlandığı yeni bir şey değil. Eski Amerikan başkanı Reagan, seçimi kazandıktan sonra basına verdiği beyanatta İbni Haldun’un “nerede vergi düşükse ekonominin canlı olacağı, nerede de yüksekse ekonomik buhranların olacağı” yönündeki açıklamalar ibret vericidir.

Verginin düşüklüğünü ekonomik canlanma ve bir rekabet aracı olarak kullanan ülkeler gerçekten de çok iyi bir strateji izliyor. İrlanda’da gelir vergisinin %13 olması Google ve Apple gibi yazılımcılar dahi tüm büyük yazılım şirketlerinin kendisinde toplanmasını sağlıyor. Macaristan’da vergi oranı %9, Lüksemburg ve Singapurda vergi oranlarının çok düşük olması, paranın ve dolayısı ile bankacılığın gelişmesine ön ayak olmuştur.


Dünyada artık vergiyi bir rekabet avantajı olarak kullanan ülkeler gerçekten bunun meyvesini topluyor. Verginin düşük olması sanıldığının aksine devletin gelirinin düşmesine sebep olmuyor. Canlanan ekonomi vergi gelirlerinin toplamda arttırıyor. Diğer yandan uluslararası yatırımları ve parayı de ülkeye çekiyor. Yüksek vergiler ise ilk etapta devletlerin vergi gelirlerini arttırmış gözükse de ekonominin daralması toplamda vergileri düşürdüğü gibi ülkeye giren uluslararası yatırımları da azaltıyor.


Türkiye’de de son dönemlerde vergi konusunda düzenlemeler yapılacağı yönünde devlet nezninde açıklamalar var. 2017 yılının başında yapılan mobilya sektöründeki Katma Değer Vergisinin %18’den %8’e indirilmesi gerçekten büyük bir canlılık yarattı. Vergisini zamanında ödeyene de vergi indirimi uygulanıyor. Ama bunlar yeterli değil elbet.


Türkiye’de kurumlar vergisi %20, katma değer vergisi ise %18, bununla birlikte bir sürü vergi de var. Stopaj, çalışanlar üzerindeki vergiler, alım satım vergileri, özel tüketim vergisi vb. gibi vergileri toplandığında Türkiye adeta vergi cehennemi ! Maalesef.


Devletin vergi ile ilgili düzenlemelerde tüm vergileri indirmek temel hedef olmalı. Elbette ki kamu yatırımları, güvenlik ve memurlar için vergi kaynağına ihtiyaç vardır. Ancak vergi toplayacak şirketlerin azalması, kalanların da kâr yapamaması ve dolayısı ile zarardan dolayı vergi vermemeleri daha büyük bir yanlış öngörü olacaktır.


Şirketler, adeta vergi vermemek için kâr etmeme, bilançolarını zararda göstermek için çeşitli yollar aramaktadırlar. Devlet, başta kurumlar vergisi, gelir vergisi, KDV, stopaj, ÖTV vergilerinde ve çalışanlar üzerindeki vergilerde ciddi bir indirime gitmelidir. Bu vergi indirimi Türk şirketlerinin üretim ve hizmetlerinde maliyet avantajı sağlayacağından dolayı piyasada büyük bir canlanma yaşanacaktır. Aynı zamanda ihracaatta rekabetçi fiyatlarla rakiplerinin önüne geçme imkanı doğacaktır. Ve elbette ki Türkiye vergi avantajları ile yatırım yapılabilir ülkeler arasında liderliği oynayabilir ve Türkiye’nin asıl problemi olan ülkede para olmaması ve faizlerin yüksekliği problemi tamamen ortadan kalkar.


Bu tip bir stratejik atak Türkiye’yi beş yıl içinde Avrupanın en hızlı büyüyen ekonomisi, dünyanın da ilke yedi ekonomisi arasına sokabilir. Bunun haricinde izlenecek yollar, devlet teşvikleri vs. gibi stratejiler olmayan paranın dağıtılması anlamına gelir ki sonu hüsrandan başka bir şey olamaz. Amerika, ki dünyaya para ihraç eden bir ülke olarak bunu görebiliyor ve temel rekabet stratejisi olarak kabul ediyorsa Türkiye bu yarışta geç kalmamalı. Pratik, hızlı karar alabilen yapısı ile bunu acilen , vakit kaybetmeden devreye sokmalıdır.


Haber kaynağı

GÜNDEM

bottom of page